Salı, Aralık 24, 2013

Kuş Kız


Pekiy.

"Hiç tahmin eder miydin?" dedi.
İç sesiydi, evet.
Sınavlar yüzünden uykusuz kaldığı okul günlerinde içini oyandı.
Sabahın köründe işe onu kaldıran sesti. İçini karanlık ilişkilerle kaplayandı.
Üstelik bunu sorarken hiç çirkin değildi, pürüzsüz, sakin bir iç ses.
Babacan bile olabilir, "Düşün!", dedirten. Dön bir hayatına bak, ne de güzelsiniz" diyen...

Evet, önce sesin kendisini düşündüm. Ondaki değişim bendim.
Yerli yersiz parlıyorum yine. Hormonlar diyorum çünkü. "Finding Nemo" nun ilk on dakikasında, daha kaç kez ağlayabilir ki bir insan? Ama O hep çerçevenin tamamı der ya hani!
Çerçeve sağlam, tamamı sapasağlam!

"Eder miydim sence!?"
"Zor değil mi bazen?"
"Evet, zor. Uzak zor, ulaşamamak zor, özlenen şeylerle baş etmek de zor. Dost zor!"

Mutfağa gidip bir su içiyorum. Başımı sağa çevirdiğimde kışa kafa tutan begonvil fidesini görüp "acaba ağaç olmayı başarabilecek mi?" diye düşünüyorum.
Sevgili onun için arabanın peşinden koşmuştu, yaşamalıydı.
Yere düşen mandalinalara üzülüyorum. Sonra karnımdaki kocaman şeye bakıyorum.
Hiç durmayan pıtır pıtır atan minicik ayak ve eller...
En miniğinden ayaklar ve eller... O mandalinaların bir kısmını yerse yere daha az mandalina düşüp ölmez mi ki?

İşte en güzel gülümseme sebebi...