Cuma, Ekim 29, 2010

"Biri şu yükü kaldır dedi."




Pekiy.

"Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım

Tek bir heceyi bile unutmuyor, mırıldandığı sözcükleri seviyordu, çünkü çıkardığı seslerin değiştiğini ve her değişimin bir başa dönüş ve her başa dönüşün de bir değişim olduğunu görüyordu.

Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım
Değişiyorum
Aynıyım"

Perşembe, Ekim 28, 2010

Beklemek...



Pekiy.



" 'Benim gibi olmak, ölçüyle acı çekmek gerek.'

Ses söylüyor:


Some of these days
You'll miss me honey

....."

Salı, Ekim 26, 2010

Zaman da kim...miş! ne... imiş?



Pekiy.
Canın yanmaz.
Bilmezdin ki sen! Canın geri dönüşüm kutusu görmüş.
İlk günkü gibi çıkıp çabuk çiziliyor, bildin sen hep. Daha çizilse de dönüşür.
Hep bildin! Çizilmedi.
Şimdi unuttun mu yoksa?
Taşların suya dayanıklıydı ya.
Kabuğu kalınmış, yosunun sadıkmış... ya hani!
Şimdi neden kayıyor zihnin... Ellerinin arasından?
Tanıdık zayıflamış yüzler... Uzaklarda kocaman kabuslar.

Hepsini anlarsın...
da...

Zaman... Bi devenin sırtından,
Ne zaman indi dünyaya?



Perşembe, Ekim 21, 2010

2:33'te Cliquot...


Pekiy.


Bi gün dinlerken ölücem!

....

Ayrıca...
Kanatları var.
Olmalı.

Pazar, Ekim 17, 2010

Miş...miş...



Pekiy.

"Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin."

Bir yerlerde güz varmış yine, geçmiş zamanmış; pazar güneşleri, sıcak ışıklar, uykusuz huzurlu sabahlar varmış... Şeker kokarmış toz toprak.
Gülümsermişim sanki, ciğerlerim kocaman baloncukmuş. Büyük solurmuşum, sanki yarın yok.
Saçlarım tutarmış beni, düşmezden önce, belki biraz sonra...
Daha az çocuk severmişim, bir bebeğin avuçlarını öperken dolmazmış gözlerim.
Korku nedir bilmezmişim...
Ağlarmışım, yerli yersiz. Daha az tuzluymuş da gözyaşlarım, yol yol yakmazmış etimi, şimdiki gibi kanatmaz, incitmezmiş...
Oyuncaklar alırmış, oynarmışım... İçim taşmazmış ki bir insan yavrusunu severken, anne gibi... Ne zaman büyümüşüm?
Kıyısında mıymışım ki el sallıyormuşum? İçim sığmadığında koşar mıymışım?
Değişmeyen "Şeyler" varmış, yine yoluma bakmazmışım. Deli koşarmışım. Yaralarımın üzerine düşer, acıtırmışım...
Büyük izlermiş... Büyük anılarmış.
Hayat zaten varmış, belki bir de yokmuş...
Biraz su yutmacaymış, fazlasıyla yokmuş, azıyla hiçmiş, kaybolmuşmuş...
Oyuncaklarım onunmuş, ısırarak severmiş...
Sonra ben onu ısırırmışım, anne gibi severmişim...
İçim ısınırmış, pazar güneşleri gibi... Şeker kokarmışız.
Yine güz, yine güneş, yine pazarmış...
An'lamazmışım....

Perşembe, Ekim 14, 2010

Karabatak


Pekiy.

Yağmur var, hep yağmur... Güneş'i uyarmalı. dedim.
Yaşam... Güneş altında bir oyun, demiş yazar. Zamanı var, bekle dedi. Rahatsız etme!
Kadrajın solunda gider gibi yaptım durdum, sonra tekrar... Gelsin diye sırf... Sırf Güneş gelsin. Gelse de sırtımı döndüm, gölgede oyun. Karabatak. Suya batıp çıkıyorum, damlalar kocaman.
Sarı var, her yer sarı dedim. Sevmem ama hep, her yer sarı.
Kırmızı içimde. Peki ya yeşil? dedi.
Sustum, benim içimde dedim sonra, duymasın diye sessiz. Kırmızıdan kime ne?!
Keskin, geçişsiz, bu ara renksiz... Sarı sadece uydurmaca, dedi yüzüme bakarak.
Yüzüm kıpırdamadı. Gözlerim bile. Doldu sadece birazcık, görmedi.
Güneş gelecek ve her yer kırmızı dedi.
Kırmızının canı cehenneme! Boğuldum, yağmasın artık.

Çarşamba, Ekim 06, 2010

Denge miymiş, neymiş?

Pekiy.

"Denge asla kurulamaz.
Bunun için susar yıldızlar." dedi şair.
"Açmazlar ağızlarını."

Konuşsalar daha mı iyiydi dedim içimden, hiç susmasalardı ya, ne güzel!
"Asla" korkuttu bizi. Ben korktum. Birleştirdim; minik çubuklar yalan söyledi, "Yıldızlar konuşacak!"

Yerçekimi dedi biri, bırak kendini... Kaçsak da "Denge asla kurulamaz."
Korktum ya, yerle gök bir.
Korktum diye seslendi şair, bırak kendini.

"Neyse ki gözlerimiz geceleri
Yansılar birbirini
Ve geçer tüm baş dönmeleri."

Pazar, Ekim 03, 2010

Words on signs...

Pekiy.

Biraz dinlensinler, pamuk tıka bu ara, dedi.
Bu ara her şey kadar eski... Ağır. İşe yaramaz, dert etme dedim.
Üzülmedi, hüzünlenir gibi oldu, dudağının kenarında belirir gibi oldu... Kayboldu hemen sonra.
Üzülmedim. Pamuk geçirgendi hem. Çok saçmaladın, dedim. Canı yansın diye sırf.
Baktı sadece, uzun uzun baktı. HERKES yapar bunu dedi, saçmalarız ve tıkarız yine de.
Yer yok dedim, sesim biraz yükseldi, HERKES duydu.
KİM gelse farketmez, KİM duyarsa duysun... (Sallandı dünya hemen sonra. Yer kaydı, kalbimin atışı kulağımda!)
Farklarımı geri ver, detayların silik dedim, yoruldum. Ben farların önünde durdum hep. Işıkla dost.
KİMSE farklı değil dedi. Canım yansın diye sırf.
Uzun uzun parmaklarıma baktım.
Konuşmadım sonra.
KİMSE farketmedi. Sallandık... HİÇKİMSE hissetmedi!
Zemin ayağımdan kaydı gitti.
Korktum biraz.

Cumartesi, Ekim 02, 2010

Helyum'dan...


Pekiy.

Huzur dedim.
Duymamazlıktan geldi. Belki de duymadı, tanışmamış... Kim bilir?!
Güldüm, üzerindeki mutluluk yakışmış, kullan arada. Güzel duruyor dedi.
Duymamazlıktan geldim. Alışırsam daha mı iyi?